kadının islamdaki yeri ve önemi vaaz

Kadınıniddet bekleme süresi hemen bir sidik tahlili vb. iş tamam. Diyanet uzunca zaman ev almak için kredi kullanamazsın derken sonra kullanabilirsin dedi. Ve bu nedenle ev alamayan emekli olmasına rağmen “faiz almak Allaha ve rasulüne savaştır” denilerek ev sahibi olamayan insanları gördük. 6) Allah’ın kendisine verdiği nimetleri kabul ve itiraf etmek. 7-) Malını batıl değil, hak yolla harcamak. 8-) Kendisi için büyüklük ve üstünlük talep etmemek. 9-) Beş vakit namazı tadil erkân üzere, tam tamına kılmak. 10-) Peygamberimiz (SAV)’in yaşadığı İslam ahlâkı üzere bulunmak. Dinimizdekadının yeri. Sual: Günümüzde (Hayat müşterektir) denilerek, kadına zulmediliyor. En ağır, en adi işlerde bile çalıştırılıyor. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda mıdır? Dinimizde kadın hakları hususunda bilgi verir misiniz? İslâm dîni, kadını en yüksek dereceye Bu haftaki programda araştırmacı yazar Yaşar İçen; kadınlara, kadının toplumdaki yeri ve önemi, kişisel gelişim, ailedeki etkisi ile ilgili bilgiler verdi. Slayt gösterimi eşliğinde yapılan seminere kadınlar yoğun ilgi gösterdi. Yaklaşık 2 saat süren program, karşılıklı görüş alışverişi ile son bulurken, yazar Kedininİslam Dinindeki Yeri. İslamiyet'te kediler "temizlik" ile simgelenmiştir ve saygın bir yer edinmişlerdir. Hz. Muhammed'in bir kedi dostu olması Müslümanlar için bir övünç kaynağıdır. İşte duyduğunuzda belkide şaşıracağınız hadisler ve kedilerin Müslümanlar'ın hayatındaki yerine dair bilgiler. Rencontre Avec Joe Black Bande Annonce. İslamda Kadının Yeri ve Önemi, İslamiyette Kadının Yeri hakkında bilgi kısaca İslam dini, kadını en tepelerde gören bir dindir. Hiçbir dinde kadını İslamdaki kadar değerli kılmamıştır. İslamda kadına; erkek akrabasından, fitre verecek kadar zengin kimse, veya en yakınını kadına bakmaya zorunlu kılmıştır. Yakın akrabası yok veya fakir bir kişi ise bu kadının bakımını devletin, üstlenmesi zorunlu tutulmuştur. İslamda kadın, geçim derdinden, düşüncesinden uzak tutulmuştur. Kadın, çalışma, para kazanma zorunluluğu taşımaz. Her şeyin kadına sunulması gerekmektedir. Bu denli İslam dini kadınlara değer vermiştir. Ancak kadına yalnızca; İslamiyeti, dinini, imanını, farzları, ibadetleri, haramları öğrenmesi mecbur kılınmıştır. Mutlaka ya babası yada eşi kadına bunları öğretmelidir. Eğer ki bu ilimleri bu kişiler kadına öğretmez iseler kadının, bunu dışarıdan öğrenme hakkı vardır. İslamda, kadın eşi veya babasının izni olmadan bir yere gitmesi haram iken bu ilimleri öğrenmeye gitmesi helaldir. Bundan da anlaşılıyor ki İslam hem kadına hem de ilime çok değer vermiştir. Müslüman kadın; ticaret, fen, sanat ve ziraat ile meşgul olma zorunluluğu olmamakla beraber eğer olursa da günah işlemiş olmaz. Ancak bir kıstas vardır ki tüm bunları yapar iken, erkeklerin içine girmemeli, ve onlara açık görünmemelidir. Nisa Suresinin otuzbirinci ayet-i kerimesinde,” kadınların kesbedeceği kazançlarından nasip alacaklarını”, Allahü teâlâ belirtmiştir. Hz. Hatice validemiz de İslamiyetin öncesi ve sonrasında , ticaretle ilgilenmiş ve emrinde birçok katip, memur, hizmetçi bulundurmuştur. Birgün bu konuda şöyle birşey yaşanmıştır. Hz. Muhammed aleyhisselamı kendi ticaret kervanının başına getirmiştir. İş hayatı ve ilim hayatında kadının yapacağı günahlara bilerek müsaade eden erkekte, bu günaha ortak olacaktır. İslamiyette, kadın cihat etmez ve savaşa katılmazdı. Kadının hem dünyada hem ahirette rahat etmesi istenmiştir. Bunun için 3 şart konulmuştur. Bunlar; kocasına ihanet etmeyen ve eşine sadık olan, beş vakit namazını eda eden ve onsekiz erkekten başkasına görünmeyen kadın, Cennet’e girecektir. Onsekiz mahrem erkekten yedisi Baba, oğul, kardeş, kızkardeş oğlu, erkek kardeş oğlu amca ve dayıdır. Diğer yedisi ise bunların süt olanlarıdır. İslam d,ininde süt kardeş kavramı vardır. Aynı kadından, iki buçuk yaşına henüz basmadan süt emen bir kız ile yabancı bir oğlan, bir damla içmiş olsalar dahi, süt kardeş sayılır ve hakiki kardeş gibi kabul edilirler. Birbiri ile kati süretle izdivaç yapamazlar. Çünkü bu haramdır. Buna inanmayan kimseler kafirdir. Onsekiz mahrem erkekten dördü de, üvey oğul, üvey baba, kayınpeder ve damaddır. Bunlar, kişinin kendi oğlu ve kendi babası sayılır. Peygamber Efendimiz hicretin onuncu senesinde, veda haccında şöyle bir öğür vermiştir Kadınlarınıza eziyyet etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlâ’nın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz!. İslamiyette evlenmek, ve evliliği sırasında eşini mutlu etmek ibadettir ve bütün nafile ibadetlerden daha sevab kazandırır. İslamiyette Kadının Yeri Hakkında Düşüncelerinizi Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz. İslamda Kadının Yeri ve Önemi Kuran’ın kadına bakışını Kuran’dan öğreniriz. Kuran’da Nisa suresi diye bir sure var. Kadınlar suresi demek. Bu sure tamamı ile o dönemde ezilen, horlanan, hakları yenen kadınların hukukunu, hakkını savunmak için inmiş bir suredir. Kuran’da Mücadele isimle bir sure vardır. Mücadile olarakta geçer. Hakkını arayan kadın suresidir bu. Bir kadının hakkı yenilmiş, olayın ayrıntısına girmiyorum dileyenler Sureyi açıp okuyabilirler. Kadın hakkını arıyor hatta Allah Resulüne geliyor hakkını istiyor Allah Resulüde benden buraya kadar diyor. Yani Rabb’ine yöneliyor ve Ya Rabbi bir sen kaldın hakkımı senden istiyorum. Zınnen böyle diyor yani, hali ile böyle diyor ve işte o ayetler onun üzerine iniyor ve kocası bunu işte senin sırtın bana anamın sırtı gidibir diyerek zihhar yapıyor ve kadını muallakta bırakıyor kocalık görevlerini yapmıyor, bakmıyor , çocukları var kendisinden ama bu kadına böyle bir acı çektiriyor. İşte bunun üzerine bu ayetler iniyor. İslamiyette Kadın Kadını Kuran’dan öğrendiğinizde kadın insan; nisa, insan kelimesi ile aynı köktendir. Kadın, insan bir erkek ile bir dişiden yarattık dediği; dişiyi temsil ediyor. Yaratılışın iki ana unsurundan biri. Kuran’da kadın siz birbirlerinizdensiniz denilen iki cinsiyetten biri. Yani beadıküm mim bead Birbirinizdensiniz. Kuran’da kadın; erkeğin kadın üzerinde ne kadar hak ve sorumlulukları varsa, kadının da erkek üzerinde’’ velehünne mislüllezi aleyhine bil mearuf’’ mearuf olarak hakkı ve sorumlulukları vardır. İki tarafında birbirleri üzerinde hak ve sorumluluğu vardır. Arkasından velir ricalü aleyinne deraceh. Ayetin konusu ile ilgilidir yani ; erkeklerin bir artı hakkı vardır o da , eskide boşadıkları, eski hanımlarına dönmek isterlerse tercih hakları. Yani öncelik hakları vardır. Bir kadın eğrer evlenecek kocasıda kendisine dönmek istiyor, kendiside bunu kabul ediyorsa, iki adaydan çocuklarının babasına dönsün tercih hakkı vardır diyor . Kurandan öğrendiğimizde kadını hep böyle olumlu öğreniyoruz. Ama geleneğin kadınına baktığımızda maalesef hadisler oluyor, rivayetler oluyor oradakine bakıyoruz. Eğer kocanın kadın üzerindeki hakkı ; kocanın her tarafı irin ve kan ile dolsada kadın heryerini dolsada kadın o hakkı ödeyemez. Alın bunu hadis diye nakil edilen Allah Resul’üne bundan büyük iftira olmaz diye söylenen bir söz. Gelenek kadını; fitne olarak nitelendirmiştir. Bununda dini bir unsur olarak almıştır. Kadın nasıl bir fitnedir? Siz annenizi bir fitne olarak mı görüyorsunuz? Her erkeği bir kadın doğurmuştur peki fitneden mi doğmuştur bu nasıl bir yaklaşım? İslamda Kadının Yeri ve Önemi İşte namaz kılan bir insanın içinden, önünden 3 şey geçerse namazı bozulur biride kadın bunlardan. Şuna bakar mısınız köpek ile kadını yan yana koyan bir hadis, bir rivayet bu hangi din ? Buhari Salat 90 Kuran’ın naklettiği, anlattığı kadınla, bu rivayetlerin anlattığı kadın arasında o kadar büyük fark var ki. O yüzden gelenek maalesef kadını bir metah, bir mal olarak görmüştür. Modernitenin kadını metahlaştırması ayrı bir sorundur. Ama maalesef gelenekte mal, metah olarak görmüştür. Onun için tekrar kadın iki cenderece arasında sıkışıyor; modern kölelik ile, geleneksel kölelik. Kadını bu iki cendere arasından çekip çıkartmak için kadının şahsiyetini, kadının cinsiyetinin önüne koymak lazım. Kadını önce bir insan olarak almak lazım. Kadın sorunu olarak değil, insan sorunu olarak görmek lazım. Çünkü kadın sorunu olarak gördüğünüz her yerde aslında bir erkek sorunu vardır. Eğer kadın sorunsallaştırıyorsanız bilin ki, erkeği sorunlaştırıyorsunuz, hatta insanı sorunlaştırıyorsunuz. Onun için öncelikle insan olarak görmek lazım, insan olarak bakmak lazım zira kadınıyla, erkeğiyle insan ; insandır. Biz cinsiyetçi bakış açısından kurtulamadığımız sürece asabiyetin bir türü; cinsiyet milliyetçiliği sapıklığındanda kurtulamayacağız demektir. Post Views Yahudilik, Hıristiyanlık ve Câhiliyye’de kadına bakış tarzı nasıldır? İslâm Medeniyetinde kadının yeri ve önemi nedir? Kadınla ilgili ayet ve hadisler haberin detayında...Ayet ve hadis-i şeriflerle İslam'da kadının yeri ve önemi... İSLÂM GÖZÜNDE SÂLİHA KADIN DÜNYANIN EN HAYIRLI VARLIĞI İslâm; câhiliyyenin de, muharref ehl-i kitâbın da modern câhiliyyenin de kadına çizdiği hakir ve perişan rolü reddetti ve kaldırdı. Onu şerefli ve kıymetli mevkiine yükseltti. Kur’ân-ı Kerim’de; en-Nisâ Kadınlar» diye bir sûrenin varlığı, o sûrede ve diğer birçok sûrede kadının nikâh, mehir, mîras, talâk ve nafaka gibi medenî haklarının teminat altına alınmış olması İslâm’ın bu husustaki tavrını göstermeye yeter... Mücâdele Sûresi’ne ismini veren âyetlerde ise, bir hanımın kocasından şikâyetini, Cenâb-ı Hak bizzat dinlediğini ifade etmiş ve derdine çare inzal buyurmuştur. İşte Hazret-i Ömer’in ifadesi “Doğrusu biz, câhiliyye devrinde kadınlara hiç önem vermezdik. Nihayet Allah, İslâm’ın gelişiyle kadınlar hakkında âyetler indirdi ve onlara birçok hak tanıdı.” Kadın İslâm’dan önce daha doğarken dahî istenmeyen bir varlık idi. Âyet-i kerîme câhiliyye insanının o zalim ve cahil hâlini şöyle tasvir eder “Onlardan birine kızının doğduğu müjdelendiği zaman, öfkeden yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılanmaya katlanıp yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!” en-Nahl, 58-59 Bu asırda da, Çin’de ultrason cihazıyla tespit edilen altmış milyon kız çocuğu, -sadece kız olduğu içinana-babalarının kararıyla ana rahminde katledildi. Hindistan’da son yıllarda, 12 milyon kız çocuğu kürtajla öldürüldü.* Kürtaj ise, feministlere göre bir kadın hakkı! İşte kadın hakkı dâvâsında iki tavrın sefâleti... Kız çocuklarına İslâm’ın verdiği değer ise şu mevkie yükseldi “Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lütuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir.” Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121/5147; Tirmizî, Birr, 13/1912 “Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben yan yana bulunacağız.” Müslim, Birr, 149 Fahr-i Kâinât Efendimiz, erkek çocuklarının kız çocuklarına üstün tutulması anlayışını da reddetti. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kızı Fâtıma -radıyallâhu anhâ-’nın evinde kaldığı bir gün, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, kendisinden su istedi. Allah Rasûlü önce Hazret-i Hasan’a su verdi. Hazret-i Fâtıma, Peygamber Efendimiz’in Hazret-i Hasan’ı daha çok sevdiği kanaatine vardı. Efendimiz ise; “–Hayır, ilk önce Hasan su istedi.” buyurdu. Bkz. Ahmed, I, 101 Sonra da; “–İkram ve ihsanlarınızla çocuklarınıza eşit muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım.” buyurdu. Heysemî, IV, 153; İbn-i Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, IV, 69 Yetişkin kadın da câhiliyyede hor ve hakirdi. Mîras payı sıfırdı. Kocası öldüğünde, kardeşine devredilen bir metâ sayılırdı. Kabîle savaşlarında ırzına saldırılması, bir intikam yolu olarak görülürdü. Şiddete, tecavüze ve iftiraya uğrar, malı ve mehri gasbedilirdi. Fuhuş alelâde bir hâl almıştı. Adı nikâh olan birçok usul de haksızlıklarla ve ahlâksızlıklarla doluydu. Şiddet ve zulmün her türlüsüyle mücadele eden İslâm geldi ve kadına da hak ettiği kıymeti verdi. Fıtrat dîni olan İslâm, yarattığını en iyi bilen Yaratıcı’nın vaz ettiği kanunlar ve ilâhî tâlimatlardır. Buna göre; Erkek ve kadın, kulluk plânında Allah katında eşittir. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülmez. Kimseye bir başkasının suçunu yükletmeyen İslâm’da; aslî günah» diye bir şey yoktur. Her insan günahsız bembeyaz bir sayfa ile dünyaya gelir. Evlilik, insanlardaki nefsânî temâyülü Allâh’ın akdiyle rûhânîleştirir. Bu rûhâniyetle kurulan yuvada, toplumun huzurlu fertleri yetişir. Tebliğ ve içtimâîleşme sebebiyle peygamberler erkektir, fakat her peygamberi sâliha birer anne dünyaya getirmiştir. Yalnız Hazret-i Âdem, annesiz ve babasız yaratılmıştır. Hazret-i Meryem, Kur’ân-ı Kerim’de 34 kez nâmı geçen, iffeti, ibâdete düşkünlüğü ve Allah yoluna adanmışlığı ile medhedilen nümûne-i imtisal bir hanımdır. Firavun’un karısı Âsiye de îmânı ve Allâh’a ilticâsı ile Kur’ân’ın medhettiği mübârek hanımlardandır. Bazı âyetlerde, Cenâb-ı Hakk’ın hoşnut olduğu kullar sayılırken, hanımlar da ayrıca tebârüz ettirilmiştir “Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, îmân eden erkekler ve îmân eden kadınlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devam eden kadınlar, sadâkatli erkekler ve sadâkatli kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevâzı erkekler ve mütevâzı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” el-Ahzâb, 35 Peygamberimiz’e ilk îmân eden ve O’na en mühim istinad olan Hazret-i Hatice; Hakkındaki hadîs-i şerifte; “Dîninizin üçte birini ondan öğrenin.” Deylemî, II, 165/2828 buyurulan ve ashâb-ı kiram arasında yedi müctehidden biri olan, İbn-i Abbâs’ın ifadesiyle her müctehidin ilminden istifade ettiği Hazret-i Âişe; Ehl-i beyt ve sâdât-ı kirâmın annesi Hazret-i Fâtıma Vâlidelerimiz, İslâm’da hanımlara verilen ehemmiyeti ve hiçbir menfî ayrıma tâbî tutulmadıklarını gösterir. Erkek ve kadının fıtratlarındaki husûsiyetler eşit olmadığı için, onların vazife dağılımı, hak ve mes’ûliyetleri de eşit değildir. Kadın nârin, zarif ve hassas yaratılmıştır. Bedenen erkek kadar kuvvetli bir fizikî yapısı yoktur. Buna karşılık sevgi, sadâkat, merhamet ve şefkatle dolu hissî yapısı erkekten daha kuvvetlidir. Baba dayanamazken, bir anne ağlayan çocuğu sebebiyle sabaha kadar uyanık kalır. Çocuk sele kapılsa; baba tereddüt ederken, anne kurtarmak için ardından atlar. Kadındaki aslî vasıflar, onun aile yuvasındaki hanımefendilik ve annelik vazifelerine uygundur. O; ailenin eve dair vazifelerini deruhte edecek, evlâtlarını dünyaya getirecek, duâlarla besleyecek ve takvâ ile, güzel ahlâk ile yetiştirecektir. Erkek ne kadar fizikî ve rûhî olarak, dış dünya vazifelerine uygun yaratılmışsa, kadın da o kadar iç âleme uygun bir yaratılıştadır. Bu sebeplerle sâliha hanımın ve annenin dînimizdeki mevkii çok yüksektir. Kadının büyük vazifelerinin îcâbı olan hissîliği ve hassaslığı, onun dış dünyanın zorluklarıyla mücadele etmek zorunda bırakılmamasını gerektirir. Bu sebeple kadın, çocukken babaya, yoksa dede, amca, erkek kardeşe, daha sonra da beyine ve oğullarına, torunlarına emânet edilmiştir. Ancak bu emânet ediliş, insafa terk ediş değildir; “Onlarla güzel geçinin.” en-Nisâ, 19 “Cennet annelerin ayakları altındadır.” Nesâî, Cihâd, 6 “Sizin en hayırlınız, ailelerine en güzel muâmelede bulunanınızdır!..” İbn-i Mâce, Nikâh, 50; Dârimî, Nikâh, 55 “Kadınları dövmeyiniz!.. Kadınlarını döven kimseler, sizin hayırlınız değildir.” Ebû Dâvûd, Nikâh, 42; İbn-i Mâce, Nikâh, 51 “Ey insanlar! Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emâneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz!” Müslim, Hac, 147 mealindeki tâlimatlar da hanımları, erkekler âleminin muhabbet ve hürmetine, ahlâk ve dirâyetine emânet eder. Hem de Allah emâneti olarak. Sâliha olarak yetiştirilen anneler, hayırlı evlâtlar yetiştirir. Anne tek başına bir okuldur. Böyle bir sâliha anne ömürlük teşekküre lâyıktır. “Bir şahıs, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek; –Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir?» diye sordu. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; –Annen!» buyurdu. O sahâbî; –Ondan sonra kimdir?» diye sordu. Efendimiz; –Annen!» buyurdu. Sahâbî tekrar; –Ondan sonra kim gelir?» diye sordu. Allah Rasûlü yine; –Annen!» buyurdu. Sahâbî tekrar; –Sonra kim gelir?» diye sorunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellembu sefer; –Baban!» cevabını verdi.” Buhârî, Edeb, 2 İslâmiyet’te kadına ev geçimi vb. maddî mes’ûliyet yüklenmediği gibi, hanımların mîras ve mülkiyet hakları da bâkîdir. Vazife ve hassâsiyetlerine uygun işler yapabileceği gibi, sahip olduğu mallar üzerinde tasarrufta da hürdür. Tabiî ki, bir müslüman hanımın çalışabileceği yerler, yabancı erkeklerle karışık ve baş başa kalınacak ortamlar olmamalıdır. Hazret-i Hatice’nin ticaretle kazandığı ve ilk müslümanlara sarf ettiği bir serveti vardı. Ezvâc-ı tâhirattan Sevde ve Zeyneb Vâlidelerimiz deri işleri yaparak para kazanır ve tasaddukta bulunurlardı. Osmanlı’da hanımların binlerce vakıfları vardır. Bu vakıflar, son derece geniş bir sahada faaliyet yürütmüştür. Bu misaller, İslâm hanımefendisinin, sokaklarda pâyimâl olmaksızın, içtimâî hayatta ne kadar müessir olabileceğinin şahitleridir. Zübeyde Hatun, Gevher Nesîbe, Mihrimah Sultan, Gülnûş Emetullah Vâlide Sultan, Pertevniyal Vâlide Sultan, Bezm-i Âlem Vâlide Sultan gibi hanımefendiler; İslam kültür ve medeniyet tarihinde büyük hayır-hasenâta imza atan hanımlardan birkaçıdır. Osmanlı’da kayıtlarda mevcut 1400 vakıf, hanımlar tarafından tesis edilmiştir. Bugün biz o mübârek annelerin ziynet eşyalarını, mücevherlerini görmüyoruz. Çünkü onlar ziynet eşyalarını uhrevîleştirdiler. Kurdukları camiler, medreseler, çeşmeler, hamamlar, külliyeler, aşevleri ve kütüphaneler ile gönül dünyalarını ve âhiretlerini tezyin eylediler. Müslüman kadınını; evde, kafes arkasında mahpus, hiçbir içtimâî tesiri olmayan kişiler zannedenler şu bilgileri okuyup, zanlarını tashih etmelidir İstanbul’da yaşayan Bezm-i Âlem Vâlide Sultan, Şam’a bir vakıf kurmuştur. Vakfın mevzuu ve şartı şu iki maddedir -Şam’ın tatlı suyunu hacılara ulaştırmak, -Hizmetkârların kırdığı veya ziyan verdiği eşyaları, onların haysiyet ve şahsiyetleri rencide olmasın diye tazmin etmek. Bu insâniyet ve yardım ufku, bir tek hanıma mahsus değildir. Mâhpeyker Kösem Vâlide Sultan... Celâlli yapısıyla bilinen bu hanım sultanın birçok cami ve külliye yanında, yetim ve fakir kızları evlendirmek için kurmuş olduğu vakfı meşhurdur. Hatice Turhan Sultan’ın vakfiyesindeki bir madde de çok ince ve zariftir Bu madde; kandil ve Ramazan gecelerinde Yeni Cami’nin bazı çeşmelerinden bal şerbeti akıtılması ve namazdan çıkan cemaate ikram edilmesidir ki kullanılacak balın kalitesi dahî vakfiyede tescîl edilmiştir. Vakfiyede ne kadar pahalı olursa olsun dâimâ Rize’nin Pazar ilçesinde istihsâl olunan mevcut kaliteli balın kullanılması şart koşulmuştur. Edirnekapı’da ve Üsküdar’da birer sultan cami» inşâ ettirmiş olan Mihrimah Sultan ise, hayırseverliğinin yanında son derecede mütevâzı ve mahviyet sahibi bir kimse idi. Harun Reşid’in hanımı Zübeyde Hatun tarafından inşâ edilen ve Arafat’taki hacılara su taşıyan su sisteminin tamirinin lâzım geldiğini işitince, şahsî ziynet ve mücevherâtıyla bu işi tekeffül etmiş, fakat hayrının tamamen gizli tutulmasını istemişti. Bu misaller, İslâm’da sâliha hanımın evlât ve aile meselelerinde vazifelendirilmesinin; arzu ettiğinde vakıf, hayır-hasenât gibi içtimâî hizmetlerde bulunmasına mâni teşkil etmediğini ispata kâfîdir. Fakat İslâm; kadını, arzusu dışında dış dünya işlerine zorlamaz. Fıtrat ve vazife farklılığı sebebiyle kadına farklı, erkeğe farklı hak ve mes’ûliyetler tevdî edilmesi adâletin ta kendisidir. Bunun tersi yani fıtrî farklılıkları göz ardı ederek kadını erkekle eşitliğe zorlamak aslında adâletsizlik ve merhametsizliktir. Nitekim yapılan araştırmalar, batıda da okullarda ve iş dünyasında kadınların ezildiğini, aynı işi erkeklerden daha az paraya yapmaya zorlandıklarını ortaya koymaktadır. Daha mühim olan ise, kadının toplum ve aile meselesindeki müstesnâ rolüdür. Kadını; eşitlik, rekabet, kariyer, hürriyet» sloganlarıyla dış dünyaya sevk eden anlayış, aile müessesesini müthiş derecede zayıflatmıştır. Bugün batı dünyasında aile, çöküş hâlindedir. Ailenin enkazı üzerinde ortada kalmış, annelik makamını kaybetmiş, acımasız erkeklerin maddî-mânevî tasallutuna maruz bırakılmış kadına, sahipsizliği» serbestiyet» ! adı altında bahşetmek, batı dünyasına yakışan bir tenâkuzdur. Kadını teşhir ve istismar bataklığı, kadını yuvasındaki şerefli mevkiine döndürmedikçe kurutulamaz. Bu bataklık kurutulmadan da, sinek mücadelesi yapmak beyhûdedir. Nitekim kadına şiddete mâni olma istikametinde alınan Avrupâî tedbirler müsbet netice vermemekte, bunların menfî neticesi ise, aile müessesesinin daha fazla tahribi olmaktadır. Çünkü bu tedbirler; evlilikten soğutmak, ayırmak ve uzak tutmakla neticelenmektedir. Alınması gereken asıl tedbir, erkeği ve kadınıyla fert ve toplumun ahlâkî eğitimidir. Peygamberimiz, câhiliyyedeki şiddeti nasıl izâle ettiyse, bugünkü câhiliyye de ancak öyle giderilebilir. Kur’ân ahlâkıyla... Biz, nübüvvet nûrundan uzaklaştıkça câhiliyye karanlığına dûçâr oluyoruz. Âlemlere rahmet olan Muhammedî ahlâktan uzaklaştıkça, şiddet ve kabalık hayatımıza hâkim olmaya başlıyor. Biz İslâm’ın güler yüzünü temsil ederken, kadınlarımız da hanımefendi mevkiindeydi. Erkeklerin onlara muâmelesi de en güzel, en zarif ölçülerdeydi. Ailevî bir sıkıntı yaşayan kişinin, sakinleşeceği dergâhlar; şiddete uğrayan bir hanımın sığınacağı şefkatli kanatlar vardı. Aile ve akrabalık bağları kuvvetliydi. Muvâzeneyi kaybedeni kaldıran, şaşıranı düzelten vardı. Emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker hayata hâkimdi. Bencillik değil diğergâmlık esastı. Şiddet değil merhamet, acelecilik değil sabır, isyan değil duâ, tahrip değil imar esastı. Nikâh kolay, zinâ neredeyse imkânsızdı. Sebepsiz yere boşanmanın Arş’ı gazapla titreteceğinden korkulur, çok mahdut şartlarda ona başvurulurdu. Fakat son asırlarda bütün İslâm âleminde, batılılaşma, Avrupa’yı taklit, dînî hakikatlerden uzaklaşma yahut dînin zâhirine bağlı olsa da, ruh ve mânâsından bîhaber yetişme hastalıkları zuhûr etti. Bunun neticesinde erkeklerin hanımlarına muhabbeti, hanımların beylerine hürmeti azaltıldı. Televizyon, internet ve modalar, evlere girip ümmet-i Muhammed’i, başkalaştırdı, yabancılaştırdı, menfî cihette terbiye etti. Teknoloji ve makine, insanı vahşîleştirdi. Rûhunu mahvetti. Bunun neticesi olarak, batıda da olduğu gibi, müslüman toplumlarda da kadını tahkir edici, kadına nefret ve şiddet şeklinde câhiliyye davranışları görülür oldu. Bugün kadına şiddet uygulayan insanlar, İslâm terbiyesiyle, Muhammedî ahlâkla yetiştirilmiş insanlar değildir. Aksine televizyonlardaki menfî programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir, açıksaçıklık ve aile değerlerini tahkir mevzuunda telkin bombardımanına tutulmuş kişilerdir. Bu arada birtakım fırsatçılar da, Avrupa misalini tersinden bize uygulamaya kalkarak, devâyı hastalık olarak göstermeye çalıştılar. Dermanı derdin kendisi olarak suçlamaya kalktılar. İslâm’ı kadına değer vermemekle ithâma kalkıştılar. Hâlbuki işte gerçekler Onların mâzîsi, kadını değersiz hattâ mel’un görüyor. Hâl-i hazırda da kadına muâmeleleri, şehvet vitrinlerinin malzemesi!.. SÂLİHA HANIM Yalnızlık ve teklik, yani vahdâniyet sadece Allâh’a mahsustur. Cenâb-ı Hak, bu itibarla bütün varlıkları çift olarak yaratmıştır. İnsan, bitki ve hayvanlarda bu keyfiyet erkek-dişi, cansız varlıkların kimyevî terkiplerinde ise artı +, eksi - sûretinde tecellî etmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de pek çok âyet-i kerîmede bu husûsa temas edildiği görülür “Her şeyi çift yarattık ki, düşünüp ibret alasınız.” ez-Zâriyât, 49 “Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mâhiyetini bilmedikleri şeylerden bü tün çiftleri yaratan Allâh’ı tesbih ve takdis ederim.” Yâsîn, 36 Bütün mahlûkat, bu çift olma özelliği bakımından birbirlerine muhtaçtır. Çünkü birisinde olan bir husûsiyet, diğerinde yoktur. Hepsi birbirini tamamlayarak bir bütün teşkil eder. İnsan için, erkek ve kadın olmanın da hakikati bundan ibarettir. Hadîs-i şerifte buyurulur “Kadınlar erkeklerin, diğer yarısıdır.” Ebû Dâvûd, Tahâret, 94; Tirmizî, Tahâret, 82 Ancak insan hakikatinin bu iki yarısı, tıpkı artı eksi kutuplar gibi, kendine mahsus husûsiyetler taşır. Cenâb-ı Hak; îmânı, sâlih amelleri, güzel ahlâkı yani kulluğu, erkek ve kadın bütün kullarından arzu etmektedir. Ancak hak, vazife ve mes’ûliyetler bahsinde, her iki cinse, kendilerine uygun maddeler vaz etmiştir. Yaratılışlarını farklı tuttuğu gibi, hak ve mes’ûliyetlerini de farklı tutmuştur. Umumî olarak; Erkek güçlü, kadın nârin olduğu için, tarih boyunca zulüm ve câhiliyyenin hâkim olduğu toplumlarda kadın dâimâ ezilmiştir. Günümüzde kadınların uğradıkları haksızlıklara dikkat çekmek için bir gün var KADINLAR GÜNÜ 8 Mart. Dünya Kadınlar Günü... Böyle bir günün batıda doğmuş olması tesadüf mü? Hayır. Avrupa’nın, umumî olarak batının; geçmişi de bugünü de kadın meselesiyle ilgili problemlerle ve fâcialarla dolu. Dün hurâfe ve taassuptan, bugün nefsâniyet ve acımasızlıktan kaynaklanan, ifrat ve tefrit içinde, hiç îtidâle gelemeyen bir kadın telâkkîsi... Önce dününe bakalım MUHARREF EHL-İ KİTAB GÖZÜNDE KADIN ŞEYTANIN OYUNCAĞI Batının menşei, tahrif edilmiş Eski Ahid ve Yeni Ahid, bir başka ifadeyle Yahudilik ve Hıristiyanlık’tır... Bunlardaki tahrifin izlerini, kadına tahkir edici bakışlarında da görmek mümkündür. Bu, kadını o kadar hakir görmektir ki; Talmud’a göre; bir erkek yahudi sabah kalktı- ğında yaptığı ilk duâda; “Tanrı’nın kendisini İsrailoğlu’na mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden / putperestlerden yapmadığı için Tanrı’ya şükretmelidir...” Menahot, 43b.; A. Cohen, Le Talmud, trad. Jacques Marty, Paris 1991, s. 211. Talmut, Tevrat’ın açıklamasıdır. Niçin kadın olmak, müşrik olmak kadar kötü bir belâ hâlinde gösterilmekte? Çünkü muharref kitapta bütün kötülükler tek başına kadına isnad edilmekte, kadın; hilekâr, düzenbaz, kurnaz, fesatçı, kötülüğün kaynağı, kibirli, şehvet düşkünü, zinâkâr, kavgacı, kaygısız, putperestliğe ve bâtıl inançlara meyilli» bkz. I. Krallar 21/ 18, 25; II Krallar 9/30-37, 23/7, Sayılar 31/15-16...vd olarak görülmekte ve gösterilmekte. Bu metinlerde; “Akılsız kadın; yaygaracıdır, böndür ve bir şey bilmez.” Süleyman’ın Meselleri, 9/113 “Kadını ölümden acı buldum. O kadın ki yüreği, tuzaklar ve ağlar, elleri zincirlerdir. Allâh’ın önünde iyi olan adam ondan kaçıp kurtulur, fakat suç işleyen ona tutulur.” Vaiz, 7/26 gibi küçültücü ifadeler yer almaktadır. Çare olabilecek yegâne yol, yani kadının eğitilmesinin önü de tıkanmıştır Yahudilik’te birçok ibâdete katılamayan kadınların ve kız çocuklarının ilim tahsiline ve özellikle de dînî ilimleri Tevrat’ı tahrif ederler diye öğrenmelerine de izin verilmemiştir. Talmud Bavli, shevouth, 42a, Baba Kama, 106b, Yevamot, 88b, Sotah, 20a Muharref Hıristiyanlık’ta aynı bakış tarzı, benzer şekilde sürdü Kadın, bir varlık olarak erkekten aşağı görüldü. Pavlus, kadını ikinci sınıf olarak gördüğünü şöyle ifade ediyordu “Erkek, Tanrı’nın yüceliğidir. Oysa kadın, erkeğin yüceliğidir. Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Üstelik erkek kadın için değil, ama kadın erkek için yaratıldı.” I. Korintoslular, 11/3-9; 14/34-35; I. Timeteos, 2/11-12. Hıristiyan din adamlarına göre kadın; erkeği baştan çıkaran, karşı cinsini günaha çağıran, pis, uzak durulması gereken bir şeytan oyuncağıdır. İşte bu şekilde kadının bizâtihî kendisi pis bir varlık olarak görüldüğü için ruhban sınıfı bekârlığı en ideal bir hayat tarzı olarak benimsedi. Hıristiyanlığa yön veren önemli kilise babalarının şu sözleri ortada Tertulian ö. 220 diyor ki “Kadın! Sen sürekli paçavralar ve yas içinde dolaşmalısın; insan soyunu mahvettiğini unutturmak için gözlerin yaşla dolu olmalı, bakışların pişmanlığı göstermelidir. Kadın! Sen cehennemin kapısısın. İnsan soyu yok olsa da evlenmeme yolu seçilmelidir.” Aziz Jean Hrisostomos ö. 407 diyor ki “Bütün vahşî hayvanlar arasında kadından daha zararlısı bulunmaz.” Chrysostome da kadınla ilgili olarak şunları söylemektedir “Kadın, gerekli olan bir kötülüktür, istenen bir belâdır. Evin ve ailenin en büyük tehlikesidir. Ahlâksız ve edepsiz bir sevgilidir. Yaldızlı, aldatıcı bir musîbettir.” Aziz Augustin kadınları kötülük dolu, kıskanç, kararsız ve tutarsız, bütün tartışmaların, kavgaların ve haksızlıkların kaynağı olarak takdim etti. Suçlanan, kadın cinsinin tamamıydı. Sadece bozulan, ifsâd edici hâle gelen kadın değil, bütün kadınlar... Hazret-i Havvâ’dan itibaren güyâ bütün insanlığı aslî günaha bulayan, kadındı! Öyle ki Katolik kiliselerinde yapılan evlenme törenlerinde okunan duâda; “Günahla düşmüşüm annemin karnına, günah işlemiş annem bana gebe kalırken.” ifadeleri hâlâ tekrarlanmaktadır. Kadına, evliliğe ve aileye bakış böyle olunca, Hıristiyanlık’ta aile» bir suç müessesesi, evlilik» bir kusur gibi telâkkî edildi. Erkek ve kadının evlenmeyip manastıra kapanması, rahip-rahibe olması övüldü. Bu da fıtrata aykırıydı. Evlilik âdetâ bir ruhsat olarak kabul edilse de zarûrî hâllerde boşanmaya açık kapı bırakılmadı. Bütün bu fıtrata aykırı anlayışlar; zinâya, ahlâksızlığa, eşcinselliğe ve fuhşa revaç verdi. İş bununla da kalmadı. Ortaçağ hıristiyan dünyasında kadın ve evlilik öylesine tahkir edildi ki 585’teki Macôn Konsili’nde kadının rûhunun olup olmadığı tartışıldı. Buna bağlı olarak o dönemde kadının sosyal hayattaki durumu daha da kötüleşti, XII. asırdan itibaren batıda büyücü ve cadı avı başladı, pek çok kadın cinlerle münasebeti olduğu iddiasıyla yakıldı veya suda boğuldu. Ömer Faruk HARMAN, Kadın» maddesi, TDVİA Hıristiyanlık bir taraftan kadını bu kadar tahkir ederken, kendisiyle tenâkuz hâlinde, Hazret-i Meryem’i de hâşâ tanrı annesi» olarak takdim ediyordu. Melekleri kadın sûretinde resmediyordu. İfrat ve tefrit iç içe... MODERN CÂHİLİYYE GÖZÜNDE KADIN İSTİSMAR VASITASI Avrupa; Rönesans ve Reform ile başlayan yeni dönemde, bu bağnazlıklara ve hurâfelere bu kez başka bir aşırılık ile cevap verdi. Kadın, erkek ile eşitlik dâvâsına sürülerek, sokak lara, fabrikalara ve vitrinlere itildi. Şehvet mankeni hâline getirildi. Dün insan yerine konmayıp şeytan ve günahla alâkalandırılmışken, şimdi de bir iş gücü yahut bir metâ, bir pazarlama unsuru olarak telâkkî edildi. Erkek ile kadın arasındaki fıtrî cezb-incizâb» kanunu sebebiyle, erkeğin kadına olan meyli istismar edildi. Kadınlara; güzelliğini teşhir etmek ve kadınlığını kullanmak sûretiyle kıymetli hâle gelme yolu bir hürriyet olarak gösterildi. Kadınlık için annelik ve yuvasının hanımefendisi olmak en üstün meziyet iken, sosyal hayatta erkeklerle rekabete sokulan kadın, gitgide aileden uzaklaştırıldı. Anneliğe düşman hâle getirildi. Çünkü; Ferdiyetçi ve bencil yetiştirilen kimi kadınlar; çocuk doğurmayı, nefsânî keyiflerine aykırı gördüler ve vücut yapılarının bozulmasına sebep saydılar. Böylece kürtaj kasaplığı revaç buldu. Câlib-i dikkat bir tenâkuzdur ki, Çoğu herkesten fazla et yiyen oburlar oldukları hâlde; İslâm’ın, fakir-fukarânın evine yılda bir kez olsun et girmesine vesile olan Kurban Bayramı’nı dillerine dolayanlar, bu ana rahminde çocuk katliâmı karşısında seslerini çıkarmıyorlar, duyguları bile kıpırdamıyor. Vicdanların kuruduğu bu fertlerin dünyasında çocuk yerine ise tıpkı câhiliyyedeki benzerleri gibi süs köpeklerinin beslenmesi yaygınlaştı. Katâde’den gelen rivâyete göre câhiliyye devrindeki Arap kabîlelerinin kız çocuklarını diri diri gömüp öldürmelerinin sebebi; “Kız çocuklarının sağ bırakılıp büyüdükleri takdirde esir edilip ırz ve namuslarının ayaklar altına alınması ve fakirlik korkusu” idi. Bu duruma düşmemek için kız çocuklarını daha küçükken öldürüp onların yerine köpek besledikleri kaydedilmektedir. Taberî, Tefsîr, VIII, 68, [el-En’âm, 140] Mahlûkāta şefkat göstermek, onları doyurmak elbette güzel bir haslettir. Ancak süs köpeklerinin evlât yerine konularak, çocuk yetiştirilmeyip onların beslenmesi tabiî ki, aile ve toplum açısından endişe verici bir husustur. Yine modern câhiliyyede kadınların, hanımlığı yük görmeleri istendi. Boşanmalara, bekârlığa, ayrı ve yalnız yaşamaya özendirildi. Nikâh yerine flört hayatına alâka arttı. Evlilikler, flört hayatına özendirildi. Böylelikle aile hayatına zehir saçıldı. Gayr-i meşrû çocuklar, annesi babası boşanmış, sahipsiz çocuklar toplumda ciddî bir mesele hâline geldi. Aile hayatı çökünce, erkek ve kadın arasında nezâket, zarâfet ve muhabbet zedelenince de toplumun bir kısmında eşcinsellik zuhûr etti. Hayvanlarda dahî olmayan, Lût kavmi ile başlayıp bu kavmi yerin dibine batıran ve ne insanlık ile ne de aile ile imtizâc etmesi mümkün olmayan bu şenaat, câzip görülerek ve gösterilerek yayıldı, kendine alan oluşturdu. Batıda kadın, kandırılarak çıkarıldığı dış dünyada da ezilince feminizm ve kadın hakları dâvâsı ortaya çıktı. Onları güya tesellî ile kandırabilmenin bir farklı şekli mesâbesinde de fabrika yangınında ölen kadın işçilerin hâtırasına 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü ilân edildi. Şimdi de dünyada bu tarih, kadın haklarının hatırlandığı bir gün olarak değerlendiriliyor. Ancak söylenenler, dile getirilenler, şikâyetler ve çözüm diye ileri sürülenler; sadra şifâ, derde devâ olmaktan, bir hal çaresi sunmaktan uzak... Çünkü fıtrattan uzak... Çünkü kadının yaratılış gayesinden uzak. İşte batının dün ve bugüne ait kadınlar hakkındaki acı karnesi. Kırık notlarla dolu. Karneleri bu vaziyette olanlar, İslâm’da kadını sorguluyorlar. Ya İslâm? İslâm, kadın mevzuunda ne diyor? İslâm’da ise sâliha hanıma verilen değer, kristal bir bardak teşbihinde CAMLAR KIRILMASIN! Yolculukların develer üzerinde yapıldığı devirlerde, develeri çöl ritimleriyle coştururlardı. Böyle bir seferde, Enceşe adlı hizmetkâr kasîde söyleyerek develeri hızlandırdı. Fakat deve üzerindeki mahfazada bulunan hanımlar için bu sürat uygun olmayabilirdi. Peygamberimiz; “Yâ Enceşe! Dikkat et, camlar kırılmasın!” buyurdular. Buhârî, Edeb, 95; Ahmed, III, 117 Hanımları, kırılmamasına ihtimam gösterilmesi gereken billûr bardaklar olarak ifade ettiler... İşte Efendimiz’in nezâket ve zarâfeti... Erkekler demir gibi sert ve dayanıklı olabilir. Fakat kadınlar cam özelliğinde... Peygamberimiz; erkeklere uygun yolculuk şartlarına, kadınları zorlamanın doğru olmadığını düşünecek kadar rikkatli ve merhametli... Ya şimdi? Cama, demir muamelesi yapmak eşitlik mi? Cenâb-ı Hakk’ın varlıklar arasına koymuş ol- duğu denge îcâbı, hanımlar da, erkekler de birbirlerine muhtaçtır. Erkek ve kadın, birbirlerini tamamlayan iki boyuttur. İnsan neslinin ve dolayısıyla hayatının devamı, erkek ve kadın arasındaki bu birlikteliğe, yani takvayla müzeyyen aile müessesesine muhtaçtır. En alt kademeden en üst tabakaya kadar her çift, aile yuvasının saâdetine muhtaçtır. Allah Teâlâ, erkekleri kadınlar, kadınları da erkekler için bir huzur ve sükûn kaynağı olarak yaratmış ve toplumun devam ve saâdetini buna bağlamıştır. Bunun için de her iki tarafın, kendi vazife ve salâhiyetlerine sahip çıkmaları gerekir. Kadın, erkek olamaz ve buna zorlanması fıtrata aykırıdır. Çünkü erkeğe verilen husûsiyetler ayrı, kadına verilen husûsiyetler ayrıdır. İkisi aynı olmaya zorladığı zaman düzen bozulur. Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellemEfendimiz buyurur “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mes’ulsünüz. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’uldür. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve o da kendi sürüsünden mes’uldür.” Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20 Mes’ûliyetler ve sahalar ayrı. Avrupa’da ise kadının nefsâniyetini okşayarak kendi vüs’atinin üstünde zorlayarak insanlık düzenini bozdular. Şimdi Avrupa’da devamlı nüfus düşüyor. Aile zayıflıyor. Hâl böyleyken; Kadınları erkeklerin hoyrat dünyasında erkeklerle aynı şartlarda koşturmaya, kadının canını çıkarmaya, kadına hak vermek mi diyorlar? Billûrları parçalayıp sokakları cam kırıklarıyla doldurmaya, kadına saygılı toplum mu diyorlar? Annelikten mahrum bırakılan hanımı; mesâîye tâbî, câzibesini işinde kullanmaya memur ve mecbur bir iş kadını yapmaya lütuf mu diyorlar? Kadını; bir tarafta aile, evlât ve anne-baba, diğer tarafta yüksek tahsil, kariyer ve iş arasında bocalar vaziyette bırakmanın adına kadına pozitif ayrımcılık mı diyorlar? “Kocanın ve çocuklarının hizmetçisi değilsin, git yedi kat yabancıların hizmetçisi olarak hayatını kazan, kimseye muhtaç olma!” demeyi aile içi şiddete çözüm olarak mı sunuyorlar? Kadını nefsânî hürriyete itmenin, evlâtları öksüzlüğün esâretine, kadın rûhunu da elden ele dolaşan bir metâ olmanın sefâletine ittiğinin farkına varamıyorlar mı? Hayır!.. Çare, demire demir, cama cam muamelesi yapmakta. Her şeyi yaratılışına uygun, vazifesine lâyık yerde istihdam etmekte. Çare; erkeğe merhametli, adâletli, fazîletli, anlayışlı, düşünceli ve ahlâklı olmayı tâlim etmekte... Zecrî tedbirlerle değil, kalpleri; ebedî ecri arayan, ebedî fecri düşünen vasıfta terbiye etmekte. Kadını da yaratılışının îcâbı olan aile ve evlâtlar dünyasının sultanı olarak, iffetli, şefkatli, merhametli, sabırlı ve zarif şekilde yetiştirmekte... Takvâlı bir toplum inşâ etmekte. Âyet-i kerîme bunun şifrelerini bize bildiriyor “Ve o has kullar derler ki Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!»” el-Furkān, 74 Göz nûru hanımlar, Göz nûru evlâtlar... Aile reisliğini takvâ ekseninde icrâ eden takvâda önder .. Netice Takvâlı bir toplum. Takvâ, incitme korkusudur. Sakınmadır. Böyle bir toplum; kadını incitmekten, kadının hakkını yemekten, ona şiddet uygulamaktan da sakınan bir toplumdur. Cam şeffaflığında iffetinde ve cam rikkatinde merhametinde, hissiyatında hanımları, her türlü kırıcı, kirletici ve örseleyici muameleden sakınan bir toplumdur. Ne mutlu, kız evlâtlarını Hazret-i Meryem, Hazret-i Hatice ve Hazret-i Fâtıma rûhâniyetinden hisseyâb şekilde yetiştirebilenlere... Ne mutlu, erkek çocuklarını da, annelerine üf» bile demeyecek, hanımlarına hüsn-i muâşeret gösterip onları tebessümle teheccüde kaldıracak, kızlarını sâlihât-ı nisvân olacak ölçülerde yetiştirebilenlere... Âmîn!.. Kaynak Yüzakı Yayıncılık, Osman Nûri Topbaş, SÂLİHA HANIM İSLAM'DA KADIN İLE İLGİLİ AYETLER Bakara Sûresi 187 "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık ramazan gecelerinde onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği aydınlığı, siyah ipliğinden karanlığından ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar." Bakara Sûresi 228 "Boşanmış kadınlar, kendi başlarına evlenmeden üç ay hali hayız veya temizlik müddeti beklerler. Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocalar barışmak isterlerse, bu durumda boşadıkları kadınları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Kadınların da ödevlerine denk belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azîzdir, hakîmdir." Bakara Sûresi 229 "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden boşanma esnasında bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. Ey müminler! Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının erkeğe fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir." Bakara Sûresi 232 "Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların eski kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte bununla içinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz." Bakara Sûresi 233 Emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri nafaka temini vâris üzerine de gerekir. Eğer ana ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı süt anne tutup emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur. Allah'tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür. Bakara Sûresi 237 Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın velinin vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz mehirden vazgeçmeniz, takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür. Bakara Sûresi 282 Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; her şeyi olduğu gibi yazsın. Üzerinde hak olan kimse borçlu da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın olsun. Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Genellikle alış-veriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız zarar verirseniz şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. Âl-i İmrân Sûresi 14 Nefsanî arzulara, özellikle kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır. Nisâ Sûresi 1 Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. Nisâ Sûresi 4 Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile cömertçe verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin. Nisâ Sûresi 7 Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır. Nisâ Sûresi 11 Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli miras vermenizi emreder. Çocuklar ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir düşer. Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir düşer. Bütün bu paylar ölenin yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır paylardır. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Nisâ Sûresi 12 Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır zevcelerinizindir. Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde kelâle şeklinde malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Bu taksim yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın yapılacaktır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir. Nisâ Sûresi 19 Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız biliniz ki Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz. Nisâ Sûresi 20 Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız? Nisâ Sûresi 21 Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız! Nisâ Sûresi 24 Harp esiri olarak sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla mehirlerini vererek istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra bir miktar indirim için karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Nisâ Sûresi 25 İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız sayılan cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı köktensiniz insanlık bakımından aranızda fark yoktur. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ve sahiplerinin izni ile onları cariyeleri nikâhlayıp alın, mehirlerini de normal miktarda verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu cariye ile evlenme izni, içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. Nisâ Sûresi 33 Erkek ve kadından her biri için, ana, baba ve akrabanın bıraktığından hisselerini alacak olan vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir. Nisâ Sûresi 34 Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi kimse görmese de namuslarını koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve bunlarla yola gelmezlerse dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. Nisâ Sûresi 127 Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor Kitap'ta, kendileri için yazılmışı mirası vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır. Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir. Nisâ Sûresi 128 Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh daima hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Nisâ Sûresi 176 Senden fetva isterler. De ki Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane olursa erkek kardeşlerinin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir. A'râf Sûresi 189 Sizi bir tek candan Âdem'den yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini Havva'yı yaratan O'dur. Eşi ile birleşince eşi hafif bir yük yüklendi hamile kaldı. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler. Rûm Sûresi 21 Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. Ahzâb Sûresi 28 Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle Eğer dünya dirliğini ve süsünü refahını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. Ahzâb Sûresi 34 Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır. Zümer Sûresi 6 Allah sizi bir tek nefisten Âdem'den yarattı, sonra ondan da eşini yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da O'na kulluktan çevriliyorsunuz? Ahkâf Sûresi 15 Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım. Mümtehine Sûresi 12 Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Tegâbün Sûresi 14 Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. İSLAM'DA KADIN İLE İLGİLİ HADİSLER Kadınlarınıza İyi Davranın Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur “Ey insanlar! Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.” Müslim, Hac, 147 Kadın Erkeğin Diğer Yarısıdır Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur “Kadınlar erkeklerin, diğer yarısıdır.” Ebû Dâvûd, Tahâret, 94; Tirmizî, Tahâret, 82 Kadınlar Emanettir Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur “Ey insanlar! Siz kadınları, Allah emâneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz!” Müslim, Hac, 147 Peygamberimizin Tavsiyesi Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyyetimi tutunuz. Zira kadın kısmı kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri üst tarafıdır. Eğri kemiği doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan, yine eğri kalır. Öyleyse kadınlar hakkındaki tavsiyemi tutunuz.” Buhârî, Enbiyâ 1, Nikâh 80; Müslim, Radâ’ 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Radâ` 11, Tefsîru sûre 9 2; İbni Mâce, Nikâh 3 Karınıza Kin Beslemeyin Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” Müslim, Radâ` 61 Peygamberimizin Vasiyeti Amr İbni Ahvas el-Cüşemî radıyallahu anh, Vedâ haccı’nda Peygamber aleyhisselâm’ı dinlediğini, Allah’a hamd ü senâ edip halka öğüt verdikten sonra Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu söylemektedir “Ashâbım! Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Vasiyye-timi tutunuz. Zira onlar sizin idarenize ve himâyenize verilmişlerdir. Kesin olarak bildiğiniz bir ahlâksızlık yapmadıkları takdirde, onlar üzerinde zorbalık kurmaya hakkınız yoktur. Eğer ahlâk dışı bir hareket yaparlarsa, onları yataklarında yalnız bırakın. Bir yerlerini incitmeyecek şekilde dövün. Şayet size itaat ederlerse, artık onlara zarar verecek bir şey yapmayın. Şunu bilin ki, sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki haklarınız, yatağınızı yabancılardan korumaları, istemediğiniz kimseleri evinize almamalarıdır. Onların sizin üzerinizdeki hakları ise, giyim kuşam ve yeme içme konularında kendilerine iyi imkânlar sağlamanızdır.” Tirmizî, Radâ` 11. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 3 Kadınların Erkekler Üzerimizdeki Hakkı Muâviye İbni Hayde radıyallahu anh şöyle dedi - Yâ Resûlallah! Kadınlarımızın bizim üzerimizdeki hakkı nedir? diye sordum. Şöyle buyurdu -”Yediğiniz ölçüde yedirmek, giydiğiniz seviyede giydirmek, yüzlerine vurmamak, yaptıkları işin ve kendilerinin çirkin olduğunu söylememek, onları yataklarında yalnız bırakmak gerekirse, bu işi sadece evde yapmaktır.” Ebû Dâvûd, Radâ` 41. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 3 Müslümanın En Mükemmeli Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Mü’minlerin îmân bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır.” Tirmizî, Radâ` 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; İbni Mâce, Nikâh 50 Kadınlarınızı Dövmeyiniz İyâs İbni Abdullah İbni Ebû Zübâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem - “Kadınları dövmeyiniz” buyurmuştu. Hz. Ömer Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna çıkarak - Kadınlar kocalarını dinlemez oldular, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadınların dövülmesine izin verdi. Bu defa birçok kadın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımlarına gelerek kocalarını şikâyete başladılar. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu -”Birçok kadın Muhammed ailesine gelerek kocalarını şikâyet ediyorlar. Kadınlarını döven o kimseler, sizin hayırlınız değildir.” Ebû Dâvûd, Nikâh 42. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 51 En Hayrılı Kadın Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.” Müslim, Radâ` 64. Ayrıca bk. Nesâî, Nikâh 15; İbni Mâce, Nikâh 5 Sâliha Hanımın Sâliha hanımın ve annenin dînimizdeki mevkii çok yüksektir. Hazret-i Peygamber buyurur “Bana dünyanızdan, sâliha kadın ve güzel koku sevdirilmiş; namaz da gözümün nûru kılınmıştır.” Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10 Kız Çocuğunun Fazileti Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur Kız çocuğunun terbiyesinin fazîletini gösteren hadîs-i şerif. “Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lütuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir.” Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121/5147; Tirmizî, Birr, 13/1912 Kız evlât terbiyesinin fazîletini gösteren diğer bir hadîs-i şerif. “Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben yan yana bulunacağız.” Müslim, Birr, 149 Eşit Davranın Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur “İkram ve ihsanlarınızla çocuklarınıza eşit muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım.” Heysemî, IV, 153; İbn-i Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, IV, 69 Hepiniz Mes'ulsünüz Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mes’ulsünüz. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’uldür. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve o da kendi sürüsünden mes’uldür.” Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20 Allah'tan Korkun Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur “Emriniz altındaki insanlar hakkında Allah’tan korkun, iki zayıf hakkında Allah’tan korkun Dul kadın ve yetim çocuk. Namaz husûsunda Allah’tan korkun!” Beyhakî, Şuab, VII, 477 İslam ve İhsan İslamda kadının oldukça önemli bir yeri ve konumu vardır. Kadın bir bütünün ayrılmaz kadın ümmetin yarısıdır. İslamda kadın temel eğitimi veren ilk öğretmendir. Bundan dolayı ümmetin geleceği hususunda kadın çok önemli bir etkendir. Kadın bozulduğunda toplumun bozulacağını çok iyi bilen islam düşmaları kadını hedef almışlar kadını ifsad etmek üzere çalışmalar yapmışlardır. Bunuda onu erkeklerin arasına karıştırmak kadın erkek eşitliği sahte hürriyet gibi batıya ait fikirleri yayma suretiyle yaparken her çeşit yolu ve aldatma unsurlarını’da kullanmışlardır. ALLAH düşmaları bir toplumu yıkmak için daima kadını silah olarak kullanmışlar kadını özgürleştirmek adı altında onu eğlence mevzuu ve reklam malzemesi durumuna düşürerek fıtri yapısından ve asli sorumluluğundan ahlakını bozmuş ve islamın ona verdiği değeri ve kimliğini unutturup kendi istedikleri şekle somayı başarmışlar ve modanın ve şehvetinin kölesi durumuna en önemli sebelerinden biri toplumu ifsad etmek asıl gaye ise islamın yaşanmasına engel olmak fert ve toplum hayatından islam nizamını kadının özgürlüğünü elinden aldığı gerekçesiyle islamı kötülemek ve kadını asıl olan kimliğinden uzaklaştırmak kendi tabiat ve fıtratının çevresinde kaldığı sürece yuvasına dolayısıyla topluma faydalı Rehberimiz Kur’an-ı Kerimde RABBİM’iz ALLAH şöyle buyuruyor.” Ey İman Edenler Kendinizi Ve Ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun ” [ Tahrim 6 ] Buhari Ve Müslim de geçen bir hadisde Peygamber Efendimiz Şöyle Buyuruyor.” Hepiniz Çobansınız Güttüğünüzden Sorumlusunuz ” Devlet reisi çobandır ve yönettiği kimselerden sorumludur, Erkek ailesi içinde emri altındaki kimselerden sorumludur. Kadın eşinin evinde çobandır emri altındaki kimselerden sorumludur. İslam kadına bedenini açmasını mahremi olmayan kimselerle yalnız kalmasını ve erkeklere karışmasını yasaklamıştır ve ona esas bir vazife vermiştir. Buda evin iç idaresi ve çoçuk Azza ve celle ne diyor kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun o halde ne yapmamız lazım kendimizi ve sahip olduklarımızı ateşten korumamız gerekmekte. Bunun içinde yerimizi ve yapmamız gerekenleri iyi bilmemiz gerekiyor Resulullah buyurduğu gibi kadında bir çobandır evine sahip çıkmak namusunu korumak ve çoçuklarını islam ahlakı ile yetiştirmek islam egitimi vermekle başındada dediğim gibi ümmetin geleceğinde kadın çok etkilidir Çünki o temel eğitimi veren ilk öğretmendir. Toplumu fertler oluşturur fertleride kadınlar yetiştirir. Dolayısıyla kadın alçalırsa ümmet alçalır kadın yükselirse ümmet için islamda kadın değerlidir ve önemli bir konuma sahiptir. Kadında erkek gibi ALLAH Azza ve celle’nin emir ve nehiylerinle muhattaptır. Kadınında başta ALLAH olmak üzere kendine,evine ve topluma karşı görevleri karşı görevleri Uluhiyettin bütün yönlerini ALLAH vererek O’na iman etmesi ALLAH indirdiği bütün emir ve yasaklara riayet karşı görevleri Misak aleminde vermiş olduğu söz’e [1] sadık kalarak yüklendiği emanete [2] sahip çıkmasıdır. ALLAH kendisine verdiği aklı onun istediği yönde kullanarak ALLAH kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun… hitabına kulak vererek kendini ateşten koruyacak bir hayat karşı görevleri Müslüman kadının evini takva üzerine bina etmesi gerekir. Evini daima bir Müslüman kadına yaraşır şekilde düzen içinde bulundurmalıdır. Evindeki israfa yer vermemelidir ev tamamen kadının kontrolünde ve korumasında olan bir mekandır. Hadisi Şerifte buyrulduğu üzere kadın kocasının evinde çobandır oradan Karşı Görevleri Çevresinde bulunan bayanlara islamı en güzel şekilde yaşatmaya çalışarak örnek olmalı onlara nasihatlerde bulunmalı ve çevresine karşı emri bil maruf nehyi anil münker [ iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak ] görevini hiçbir zaman aksatmamalı her fırsatta onlara ALLAH emir ve nehiylerinden sorumluluklarımızdan bahsetmeliyiz.” Allah’a davet eden salih amel işleyen ve ben ancak müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir” [ Fussilet 33 ]O halde Müslüman kadın çevresinde bulunan ve ulaşabileceği herkesi ALLAH ve ahiret gününe iman etmeye davet ALLAH’a Kul olduğunun şuurunda bir hayat yaşamayı nasip etsin inşallah 1- Araf 2-Ahzab Peygamber efendimiz bir hadisinde ’Sizin en hayırlınız ,kadınlarına karşı en hayırlı olanlarınızdır’’. ’Kadınlarınıza karşı hayırlı olmayı bir birinize tavsiye edin.’’diye buyurarak bu vb. bir çok hadis te İslam da kadınların ve eşlerin önemini ısrarla vurgulamakta. Ve aynı zamanda eşlere olan şiddeti de kesin bir dille yasaklamakta. Günümüz de mâlesef %99,2’ si müslüman olan ülkemizde kadınlara ve kızlara olan şiddet her gün artmakta. Hatta sadece şiddet ve darpla kalmayıp öldürülmekteler. Ve her gün tv ekranlarında - Liseli genç sokak ortasında sevgilisini öldürdü! - Bir süredir eşinden ayrı kalan Ali veya Veli eşini öldürdü! - Geçim sıkıntısı yaşayan Ayşe veya Fatma çocuklarının gözü önünde vahşice katledildi! gibi haberler neredeyse her gün yapılmaktadır. 2017 yılında 409 kadın cinayeti işlendiği göz önünde bulundurulduğunda yıl içinde ortalama her gün birden fazla kadın cinayeti işlenmiş olduğuna tanıklık ediyoruz . Müslüman bir ülke ve utanç verici bir tablo. İşin kötü tarafı 2015 ve 2016 verilerine bakıldığında bu rakam her yıl artmış bulunmaktadır. Bilinçsiz ,cahil bir neslin yetişmesinin önüne geçilmedikçe ne yazık ki bu tür haberleri duymaya devam edeceğiz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun 2017 yılının sadece mayıs ayı raporuna göre Türkiye’de , 39 kadın cinayeti işlenmiş, yıl içinde toplam 409 kadın cinayeti işlenmiş bulunmakta. Ne acı bir tablo değil mi ? Peki bütün bunların sebebini hiç düşündük mü ? Dinini peygamberini yaratılış gayesini bilmeyen veya unutan bir toplumda kadın cinayetlerinin bitmesi düşünülebilir mi ?.İslam ahlakını şuan yetişen nesle enjekte edemediğimiz sürece asla bitmeyecektir. İslam ahlakıyla yetişmeyen nesil evlilikte ki asıl amacında ne olduğunu da bilmeyecektir. Ve şiddet böylece devam edecektir. Bir kara kaş veya kara göz için yapılan evliliklerin kısa süre sonra huzursuzlukla başlayıp boşanma, şiddet, veya ölümle sonuçlandığını görüyoruz. Bu yüzden eş seçimi yaparken ahlakı ön planda tutmadığımız sürece yaşamımız boyunca hep huzura muhtaç halde kalıyoruz. Şimdi şöyle bir düşünelim Efendimizin Hz. Aişe validemize nasıl davrandığını ve bir birleri için göstermiş oldukları fedakarlıkları bilmeyen eşler veya çiftler ev içindeki huzur ortamını nasıl sağlayabilirler. Dinimizin kadına verdiği önemi, değeri bilmeyen bir insan, eşine nasıl merhamet gösterebilir. Veya daha küçük yaştayken dinin bu güzelliğini öğrenemeyen toplumun huzurlu, mutlu bir yuva kurması nasıl düşünülebilir. Sizlerde şahit oluyorsunuz. Gencecik çocuklarımız televizyon ekranlarına dalıp nelerle zaman geçiriyor? Küçücük yaşta ellerinden akıllı telefonları düşürmeyip kimleri örnek alıyorlar? Muhafazakar bir anne babaya rağmen bunları nasıl başarabiliyorlar. Televizyon ekranlarında veya sosyal medyadan moda esiri olarak büyüyen bir nesil yarın nasıl huzurlu mutlu bir yuva kurabilir. Eşini nasıl memnun ede bilir? Ahlaklı yüreğinde vatan sevdası taşıyan bir evlat nasıl yetiştirebilir ? Bu gün kıyamayıp uykusunu bölmeyip sabah namazlarına kaldırmadığınız evlatlarınızdan veya yaz tatilini kuran kursları yerine sokaklarda ,eğlence merkezlerinde ,bilgisayar başında geçiren evlatlarınızdan karşınıza alıp iki çift nasihat edemediğiniz evlatlarınızdan endişe duyun, böyle bir evladın anne ve babasını yalnızlığa terkedip eşine merhametsizce davranıp ona şiddet uygulamaması kaçınılmazdır.

kadının islamdaki yeri ve önemi vaaz